kbl.gif (846 bytes)

GENÇ NET

kbr.gif (847 bytes)

SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ

EMAİL

ZİYARETÇİ DEFTERİ YAZ / DEFTERİ OKU

EMAİL

 

Donanım konusunda uzmanlaşmak mı istiyorsunuz? İşte herkese "Bunları nereden biliyorsun?" dedirtecek 41sorunun cevabı.

 

Artık bilgisayar alırken her donanım aygıtının özellikleri hakkında bilgi sahibi olmamız gerektiğini biliyoruz. Bu işte yeni terimlerle, yeni kavramlarla karşılaşmamız kaçınılmaz. Ne de olsa öğrenecek çok şey var ve her gün bunlara yenileri ekleniyor. Öyleyse bilgi dağarcığımızı arttırmanın zamanı geldi. Bu ayki kapak konumuzda en çok sorulan 41 sorunun cevabı var. Bunları kafanızın bir köşesine not ederseniz, bilginizle herkesi hayrete düşürebilir, "41 Kere Maşallah" dedirtebilirsiniz.

 

1) Hızlandırıcılı ekran kartları nasıl çalışır? Alsam işime yarar mı?

“Hızlandırıcılı” sözcüğü o kadar sık kullanılmaya başladı ki, artık anlamını yitirmeye başladı. Bu yüzden bu sorunun asıl cevabı özel amaçlı video hızlandırıcısı olan ve genelde “Windows hızlandırıcılı” veya “matematik işlemcili” adı verilen kartlarda yatıyor. Burada verilen bilgiler 2D, 3D ve dijital video hızlandırıcılı kartlar için de geçerlidir. Bunlar ile ilgili daha ayrıntılı bilgileri aşağıda bulabilirsiniz. VGA kartı işlem yeteneği olmayan basit bir görüntü adaptörüdür. Metinlerin yazılması ve okunması, piksellerin, çizgilerin, grafik öğelerin çizilmesi ve görüntüler için gerekli bellek transferi gibi işlemler CPU tarafından yapılır. Örneğin DOS tabanlı kelime işlemciler VGA metin (text) modunda çalışırken, oyun gibi programlar grafik modunda çalışırlar. Windows ise VGA grafik modunda çalışır. Yani Windows’da bir pencerenin bir yerden başka bir yere taşınması gibi basit bir işlem bile sisteminizin RAM’ı ile VGA kartınızın RAM’ı arasındaki veri yolundan çok sayıda verinin gidip gelmesi demektir. İşte bunun nedeni işlem yeteneği olmayan VGA kartının mikroişlemciden (CPU) yararlanmasıdır. İşte bu noktada grafik hızlandırıcının ne işe yaradığını anlamaya başlayabiliriz. Hızlandırıcılı kartlarının kendi işlemcisi vardır; yani pek çok işlemi kendi başına, CPU’ya fazla başvurmadan, veriyolunu fazla işgal etmeden gerçekleştirebilir. Bu da bitmap ve piksel transferi, renklerin ekrana yansıtılması, simge ve pencerelerin taşınması, pencerelerin açılıp kapanması, çizgilerin çizilmesi, poligonların (çokgenlerin) boyanması gibi sık kullanılan grafik işlemlerinde büyük performans kazancı sağlar. İşte bu yüzden artık bir PC’nin performansını CPU kadar başka donanım aygıtları da belirlemektedir. Ancak standart hızlandırıcılı kartların büyük veri transferi gerektiren video-klipler ve animasyonlara fazla yararı olmaz. Bazı yeni hızlandırıcılı kartlarda 3D (üç boyutlu) grafikleri destekleyen özellikler vardır. Bazıları ise MPEG filmleri tam ekran oynatacak şekilde tasarlanmışlardır. Amacınız Windows’u hızlandırmaksa standart hızlandırıcılı kartlardan alabilirsiniz. 3D ve MPEG desteği içinse alacağınız kartın bu özelliklere sahip olup olmadığını sormanız gerekir.

2) 3D grafik kartı ne işe yarar?

Bildiğiniz gibi monitörler iki boyutludur. Dolayısıyla ekranlarımıza yansıyan nesnelerin çoğu iki boyutlu olarak temsil edilir. Dünya üç boyutlu olduğuna göre nesneleri de gerçekçi şekilde ekrana yansıtmanın kuşkusuz pek çok avantajı vardır. Burada bahsedeceğimiz şey aslında yüzey modellemesidir, ama gerçek 3D nesneleri de içermektedir. Ancak bu Doom veya Wolfstein 3D gibi aslında sadece geliştirilmiş 2D özellikleri olan oyunlarla karıştırılmamalıdır. 3D nesneleri ekranda temsil etmek için poligonlardan oluşan bir tel kafes kullanılır. Bu poligonlar - genelde üçgen şeklindedirler - dış yüzeyi temsil ederler. Yeterince poligon kullanılmışsa nesneler köşeli görüntülerini yitirip, daha yumuşak ve gerçeğe daha uygun bir hal alırlar. Ancak bu sırada poligonların yer ve konumlarını belirlemek ve nesnelerin üzerlerine uygulanan efektleri (gölgeleme ve ışık gibi) uygulamak için pek çok işlem yapılır. İki boyutlu ekranda nesnelere üçüncü boyut kazandıran bu karmaşık işleme “rendering” (kaplama) adı verilir. Bütün bu işleri bilgisayarımızın CPU’su yapmaya kalkarsa, “rendering” işlemi çok uzun sürer ve oyunlardaki ve uçak simülasyonlarındaki gibi gerçek zamanlı kaplama işlemi mümkün olmaz. Neyse ki yeni 3D grafik kartı teknolojisi CPU’nun üzerindeki bu yükü kaldırır; 3D işlemlerini Windows’daki normal işlemlerin hızına eriştirir. Her marka 3D grafik kartına özel yazılmış bir sürücü, 3D grafik arabiriminden gelen verileri, donanımın anlayacağı biçime dönüştürür. Bu sürücü uygulama ile grafik kartı arasında bir tabaka oluşur ve bu tabaka bilgilerin donanıma daha yavaş ulaşmasına neden olur. Ama sürücü olmazsa, 3D uygulama geliştiren her firmanın, farklı markada her kart için ayrı bir sürüm çıkartması gerekir. Görüntü kartı üzerinde özel bir donanım kullanılarak hız problemi giderilebilir. Sonuç olarak 3D grafik kartları profesyonel amaçlı modelleme yazılımlarında olduğu gibi yakın zamanlarda çıkan 3D oyunlarda, yukarıda belirtildiği gibi köşeli görüntüleri yok eder ve grafiklere daha gerçekçi görünüm kazandırır.

3) Görüntü kartındaki “feature connector” ne işe yarar?

Görüntü kartlarındaki “feature connector” adı verilen konnektörün amacı, görüntü kartının belleğine CPU’ya ve veriyoluna uğramadan doğrudan ulaşmaktır. Böylece CPU’nun üzerindeki yük azalır ve bant genişliği ile ilgili problemler ortadan kalkar. Feature connector’ü “video capture” kartları, TV kartları ve MPEG kartları kullanırlar. Çünkü feature connector video-klipleri oynatmak için ideal bir bant genişliğine sahiptir. Bu konnektörlerin iki türü vardır: VGA ve VESA. Hemen hemen bütün yeni görüntü kartlarında bulunan VESA konnektörü, MPEG veya TV kartını görüntü kartınıza yüksek hızlı bir konnektör aracılığı ile bağlamanıza izin verir. Dolayısıyla, ileride bu kartları alıp bilgisayarlarına takmak isteyenler, görüntü kartlarında VESA konnektörü bulunmasına dikkat etmelidir. Bir de, bazı görüntü kartlarındaki feature connector kartla gelen disketteki özel bir programla devreye sokulurlar. Bu programı çalıştıran satırın, varsa programın parametreleri ile birlikte AUTOEXEC.BAT dosyasına eklenmesi, her seferinde programı çalıştırma gerekliliğini ortadan kaldıracaktır.

4) Video codec ne işe yarar?

Bilgisayarında MOV, AVI gibi formatlarda film oynatan herkes video görüntülerin kalitesiz ve küçük boyutlu göründüğünü bilir. Bunun nedeni, günümüz PC teknolojisinin henüz tam ekran video verilerini sıkıştırılmamış halde oynatmayı sağlayacak kadar gelişmemiş olmasıdır. Bunu anlamak için rakamlarla bir örnek verelim ve diyelim ki, 640x480 piksel/kare çözünürlükte bir filmi saniyede 30 kare hızında (gerçek hızda) ve 16.7 milyon renkte seyredeceğiz. Bunun için bilgisayarımızın içinde saniyede 640x480x30x3 = 28 MB veri pompalanıyor olacak. Bu veri gönderme hızıyla 640 MB’lık bir CD sadece 23 saniyelik video-klip içerebilir! Üstelik CD-ROM ve sabit disk teknolojisi de bu kadar yüksek hızda veri transferine izin vermez. Bu yüzden, sayısal video verileri sıkıştırılıp depolanır. Daha sonra bu sıkıştırılmış video verileri, sabit disk ve CD-ROM’dan okunup ekrana gönderilmeden hemen önce çözülür. Yalnız, çözme işlemi için CPU kullanılır ve gönderilen çözülmüş video verileri veriyolunu ve görüntü kartını sınırlarına kadar zorlar. Sabit diskiniz, CD sürücünüz CPU’nuz, veriyolunuz veya görüntü kartınız bu kadar fazla veri ile başa çıkacak kapasitede değilse, video-klip kalitesiz ve küçük boyutlu görünür. Sıkıştırma/çözme sözcüklerinin İngilizcesi “compression/decompression”dur; yani kısaca “codec”. Bu işlemleri yapan yazılım veya donanımlara da aynı isim verilir. Donanım şeklindeki codec’ler ya ayrı bir kart olarak satılır, yada görüntü kartı ile bütünleşiktir. Bunlar sıkıştırma\çözme ve ekrana yansıtma işlerini oldukça hızlı yapabilir ve CPU’nun üzerindeki yükü kaldırır. Bu yüzden video-klipleri tam ekran boyutunda ve kare atlaması olmadan oynatmayı sağlarlar. Sıkıştırılmış video formatları arasında MPEG, AVI, MOV, Indeo, MS-Video, Cinepak ve Quicktime’ı sayabiliriz. Bazıları ses de içeren bu formatlar, görüntü kalitesini bozmadan 1:100 oranında sıkıştırma sağlayabilir. Bazı yeni görüntü kartları, video-klipleri bir ölçüde hızlandırabilecek donanım özelliklerine sahiptir. Bazılarının üreticileri ise 30 kare/sn hızında, tam ekran oynatabileceklerini söylerler. Ancak bu tür ekran kartlarını almadan önce söz konusu kartın video-klipleri tam ekran boyutunda nasıl oynattığını görmenizi öneririz. Bu tür bazı ekran kartları 30 kare/sn hızında film oynatabilmekte, ancak tam ekran boyutunda yeterli kalitede görüntü verememektedir.

5) En iyi görüntü kartı hangisidir?

Bu soruya kesin bir cevap veren çok yanılır, üstelik verdiği cevap bir kısım kullanıcı için doğru olsa bile, bir kısım kullanıcı için öyle olmayabilir. Bir görüntü kartının alabileceğiniz en iyi görüntü kartı olması aşağıdakilere bağlıdır:

• Kullandığınız işletim sistemi.
• Çalışmayı düşündüğünüz çözünürlük ve renk derinliği.
• Bilgisayarınızın veriyolu (ISA, VESA veya PCI)
• En önemlisi, en çok kullandığınız uygulamalar.

Alacağınız kartın kullandığınız işletim sistem(ler)ine uygun, hızlı sürücüleri olması çok önemlidir. Bunun için gerekli bilgileri, görüntü kartının kutusu üzerinde yazar. Bazen güvenilir sürücüler her şey demektir. Örneğin Windows 95 bu konuda oldukça hassastır. Bazı uyumsuz görüntü kartlarını tanıyamadığı için sizi 256 renge mahkum eder; bazen de Win 3.x sürücülerinin yüklenmesine izin verir, ancak performansı düşürür. Çalışmayı düşündüğünüz çözünürlük, örneğin Window’da masaüstünü ne kadar geniş tutmayı istediğinize bağlıdır. 14 veya 15 inçlik bir ekranda 640x480 çözünürlükte çalışacaksanız, 1 MB belleği olan bir kart 16.7 milyon rengi desteklemelidir. 800x600 çözünürlükte ise 64,000 renk gösterebilmelidir. Veriyolunuz ISA ise (şu eski PC’lerden kullanıyorsanız) ne yaparsanız yapın yeterli renk derinliği elde edemezsiniz. Bu bilgisayarlara daha üst standartta (VESA veya daha iyisi PCI) kart takamazsınız. Çalışacağınız uygulamalar ise en hassas konu; çünkü yapılan testler gösteriyor ki, bazı kartlar iş uygulamalarında, bazıları grafik uygulamalarında, bazıları ise oyunlarda güçlü. Üstelik her geçen gün yeni modeller, yeni teknolojiler, hatta varolan bir kart için yeni sürücüler çıkıyor. İşte testlerin de böyle bir misyonu var: kullanıcıyı en son gelişmeler ve detaylar hakkında bilgilendirmek.

6) En fazla ne kadar kapasiteli bir sabit disk alabilirim? IDE ve E-IDE ne demektir?

Bu iki soru birbiriyle bağlantılı. Şu an piyasada yaygın şekilde kullanılan dört sabit disk standartı bulunmaktadır: IDE, E-IDE, SCSI ve Fast-SCSI. IDE (Integrated Drive Electronics), eski bilgisayarlarda bulunan bir standarttır ve 528 MB’ın üzerindeki sabit diskleri destekleyemez. Sabit diskiniz daha gelişmiş E-IDE (Enhanced IDE) standartında olsa bile E-IDE BIOS'u olmayan sistemlerin DOS-BIOS arabirimleri 1024 silindir veya 63 sektörden daha fazlasını kullanamıyorlar. Dahası BIOS-to-IDE arabirimi de 16'dan fazla kafayı kontrol edemiyor. Bütün bu sınırlamalara söz konusu olduğunda, sabit diskinizin sadece 528 MB'lık bölümünü kullanabilirsiniz. Ancak bu durumda bazı özel yazılımlar kullanılarak daha yüksek kapasitedeki sabit diskleri de formatlamak ve kapasiteyi 1 GB’a kadar çıkarmak mümkün olmuştur. E-IDE dörde kadar sabit diski destekler ve bunların her biri 8.4 MB boyutunda olabilir. Bunun nedeni, bir zamanlar yüksek kapasiteli sabit diskleri formatlamak için kullanılan özel yazılımın artık BIOS’da olmasıdır. Ancak bu 8.4 GB’lık kapasiteyi kullanabilmek için de LBA moduna geçmek gerekir.

7) FDISK ile bir sabit diskin C: ve D: diye ikiye ayrılabileceğini duydum. Bu işlem nasıl yapılır?

Bu işleme başlamadan önce, sabit diskinizdeki dosyaları mutlaka yedekleyin; çünkü disk bölümleme işlemi sonunda sabit diskteki bütün bilgileriniz yok olacaktır. Şimdi, sabit diskinizin sadece C. Sürücüsünden ibaret olduğunu varsayıp işlemleri adım adım yapalım:

• Boş bir disket alıp bunu FORMAT A:/S komutuyla sistem disketi olarak formatlayın.
• Formatladığınız disketin içine FORMAT.COM ve FDISK.EEXE programlarını kopyalayın.
• FDISK’i çalıştırın. Menüdeki [4] seçeneği ile sabit disk bölümü hakkında bilgi isteyin. Bilgiler arasında “Volume Label”in altındaki C: sürücüsü disk etiketini bir yere not edin.
• Esc ile ana menüye geçin ve ana menüdeki silme kısmına girmek için [3] tuşuna basın.
• Sabit diskinizin birincil DOS bölümü olan C: sürücüsünü silmek için [1]’e basın. Silinecek bölüm olarak [1] yazın. İşlemden emin olmak için sizden istenen “Volume label”a biraz önce not ettiğinizi yazın. Sonra [Y] ile işlemi onaylayın.
• Bölümü sildikten sonra Esc tuşu ile ana menüye geçin ve disk yaratmaya yarayan [1] kısmına girin.
• Birincil DOS bölümünü, yani C:’yi yaratmak için [1]’i seçin.
• Sabit diskinizde C: sürücüsüne ayırmak istediğiniz kapasiteyi % veya MB cinsinden verin.
• Şimdi [2] seçeneği ile sabit diskin geri kalan kısmını “Extended” DOS bölümü olarak tanıtın. Böylece D: sürücüsü için ilk adımı attık.
• Karşınıza mantıksal (logical) sürücü tanımlamanız gerektiği ile ilgili bir uyarı gelecektir. Soruya Enter tuşuna basarak cevap verin. Artık D: sürücüsü tanımlanmış oldu.
• Ana menüdeki [2] seçeneği ile aktif sürücüyü [1] yani C: olarak tanıtın.
• FDISK ile işimiz bitti. Daha önce hazırladığınız sistem disketini A:’ya takın ve bilgisayarı resetleyin.
• Sistem yüklenip karşınıza A> gelince sırasıyla C: ve D: sürücülerini formatlayın. Bunun için A>FORMAT C:/S ve A>FORMAT D:/S komutlarını kullanabilirsiniz.
• Sabit diskinizin yeni bölümlere önce DOS’u sonra diğer programlarınızı ve dosyalarınızı yükleyin. Vatana millete hayırlı olsun...

8) Bilgisayarıma ikinci bir sabit diski nasıl takarım?

Önce iki sabit diskten birini “master” (ana disk), ikincisini “slave” (ikincil disk) olarak kullanmanız gerekeceğini unutmayın. Eski diskiniz bıu ayırımı yapacak özelliklere sahip değilse, onu master olarak kullanabilirsiniz. Yeni sabit disklerin hepsinin üzerinde master/slave ayarı olduğu için, ikinci diski slave yapmak kolaydır. Sabit diski slave konumuna getirmek için jumper ayarları ile oynamak gerekir. Yeterli bilgiye sahip olmayanlar için, kullanım kitaplarında sabit diskin nasıl slave yapılabileceği anlatılmaktadır. Ayrıca diski aldığınız yerden de bilgi isteyebilirsiniz. Şimdi gelelim ikinci diski nasıl takacağınıza. Bilgisayarınızın içini açtıysanız, sabit diske bağlanan yassı IDE kablosunu görmüşsünüzdür. Bu kablonun ortasında ve sonunda birer konnektör bulunur. Önce mevcut sabit diskinize ortadaki konnektörü takın. IDE kablosunun bu sabit diskten çıkan kısmının ucundaki konnektöre ise yeni aldığınız sabit disk bağlanacak. Böylece fiziksel bağlantı işlemini gerçekleştirdiniz. Sıra geldi ikinci diski bilgisayara tanıtmaya. BIOS Setup’ınızda “Auto detect hard disk” gibi bir seçenek varsa, işiniz kolay: Bunu çalıştırıp BIOS’un otomatik olarak sabit disklerinizi görmesini sağlayabilirsiniz. Eğer bu seçenek yoksa gerekli değerleri elle girmek zorundasınız. Bunun için de kullanım kitaplarına bakabilir, veya diski aldığınız yeri arayıp, marka, model ve seri numarası gibi bilgilere göre ayarlarını öğrenebilirsiniz. Artık BIOS’a bu ayarları kaydedip çıkın. Son aşama, bilgisayarınıza işletim sistemini hangi diskten çalıştıracağını tanıtmak. Bunun için yukarıda açıkladığımız FDISK programından yararlanacağız. İkinci bir sabit disk takmanın bir diski ikiye bölmekten farkı, iki diskte her birinin de hem “primary” hem de “extended” DOS partition’larına sahip olabilmesidir. Yani işletim sistemini bu disklerden herhangi birinden çalıştırabilirsiniz. Ama önce FDISK’in 2. Seçeneğine girip aktif diski tanıtmanız gerekli. Bunu yaptıktan sonra diğer işlemler bir diski ikiye bölmek kadar kolay. Yeni diskinizi formatlayıp çalıştırmaya başlayabilirsiniz.

9) 386 bilgisayarımı Pentium’a terfi etmek istiyorum. Sorunsuz terfi edebilir miyim, yoksa yeni bir bilgisayar almak daha mı akıllıca olur?

Bu soruya cevap vermek için önce 386’dan Pentium’a geçerken nelerin değişeceğine bir göz atalım:

• Anakartınız mutlaka değişecek.
• Anakartınızla birlikte doğal olarak yeni bir işlemci, bir Pentium alacaksınız
• Anakartınız değiştiğinde üzerindeki veriyolu ISA/PCI olacak.
• Eski ISA grafik kartınızı yeni anakarta takabilirsiniz, ancak bu Pentium’u boşuna aldığınızı gösterir. Gerçekten yüksek performans istiyorsanız grafik kartını da PCI standartında bir kartla değiştirmelisiniz.
• 386 bilgisayarınızdaki sabit disk büyük olasılıkla size yetersiz gelecek. Bu yüzden sabit diskinizi yenilemek veya yeni bir sabit diski eskisi ile birlikte kullanmak isteyeceksiniz.
• Siyah beyaz monitör kullanıyorsanız, renkli bir monitör almak da isteyebilirsiniz.
• Bellek kuşkusuz yetersiz gelecek ve yükseltilmesi gerekecek. Eski sisteminizde 256K’lık veya 1MB’lik bellek birimleri varsa çöpe atmak daha iyi. Çünkü yeni Pentium anakartlarda 32 pinlik yuva bulamayabilir veya varolan yuvaları bu kadar düşük bellek birimleriyle işgal etmek istemeyebilirsiniz. Bütün bunların fiyatını toplarsanız yeni bir bilgisayara oldukça yaklaştığını göreceksiniz. Yine de bir fiyat avantajı olacağına inanıyor ve upgrade’de ısrar ediyor olabilirsiniz. Bu durumda bazı uyumsuzluk problemlerinden kuşkulanmanız doğal. Ancak yeni aldığınız donanım parçalarının eski parçalarla uyum sağlayıp sağlamayacağı tamamen bu işi yapan firmanın teknik bilgi , becerisine ve gösterdiği özene bağlı. Burada aşılması gereken birinci sorun eski kasanıza uygun bir anakart bulmak. Sonuçta kasa tasarımınız, almayı istediğiniz anakarta uygun olmayabilir, ve terfi firmasının önerdiği anakarta razı olmanız gerekebilir. Firma herhangi bir donanım uyuşmazlığı sorununun üzerine fazla gitmeyebilir ve geçici çözümlerle makinanızı size teslim edebilir. Bu uyduruk çözümler ileride başınıza dert açacaktır. Ve son olarak upgrade maliyetini düşürmek için ucuz ve düşük performanslı parçalar kullanılabilir. Bütün bu faktörler göz önüne alındığında yeni bir Pentium almak daha akıllıca görünüyor.

10) Secondary cache nedir, ne işe yarar? Bunu yükseltmek mümkün mü?

Bu kavramı anlatmadan önce cache bellek kavramını biraz açıklayalım: “cache” veya önbellek, bilgisayarınızda sık sık kullanılan verileri veya program talimatlarını saklayan bir depolama alanıdır. Böylece bu verilere ulaşmak için daha yavaş depolama alanlarına başvurmak zorunda kalınmaz. Cache bellek diğer bellek türlerinden çok daha hızlı olduğu için, bilgisayarınızın performansını artırır. CPU’nun değil de anakartın üzerinde olan bellek yongalarına secondary cache (ikincil önbellek), veya L2 cache bellek adı verilir. Bazı cache bellek türleri anakart üzerinde kaynaklıdır ve ancak teknik servis tarafından değiştirilebilir. Günümüzde en az 256 K cache belleği olmayan bir PC almamak gerekir. Cache bellek olmadan 486DX/2-66 işlemcili bir sistem ancak 386 performansında çalışabilir. Pentium sistemlerle birlikte “pipelined burst cache” adıyla yeni bir kavram dilimize girmiştir. Bu önbellek türü daha hızlı bir veriyolunu kullandığı gibi, anakart üzerine tıpkı bir RAM bellek kartı gibi takılır. Böylece Pentium kullanıcılarının yeni bir önbellek kartı alarak 256K’lık önbelleği, 512 K’ya, hatta 1MB’a çıkarması mümkündür. Ancak bu bellek türü sistem belleğine, yani RAM’e göre çok daha pahalıdır.

 

11) BIOS terfisi ne işe yararar? Bilgisayarımın BIOS’unu nasıl terfi edebilirim?

BIOS (basic input/output system-temel giriş/çıkış sistemi), bilgisayırınızın ROM’unda, yani sadece okunabilir belleğinde kayıtlı bir dizi programdır. Bu programlar açılıştaki işlemleri düzenler, çeşitli açılış testlerini gerçekleştirir, çeşitli donanımlarınızın birbiriyle temasa geçmesini sağlar. BIOS programlardan oluştuğuna göre yeni, gelişmiş, işini daha iyi yapan sürümleri de çıkabilir demektir. Ayrıca bilgisayar teknolojisinin her alanındaki değişikliklere ayak uydurmak için yeni BIOS sürümlerinin çıkması da normaldir. Örneğin Ocak 1994’den eski BIOS’lar Windows 95’de bazı sorunlara yol açtığı, özellikle Windows 95’in beta sürümleri yüklenirken güç yönetimi ile ilgili seçenekler içeren eski BIOS’ların problemlere neden olduğu gözlenmiştir. Bunun dışında yeni Tak ve Çalıştır (PnP) BIOS’lar ile birlikte BIOS’ların güncelleşmesi fikri tekrar gündeme gelmiştir.

Bilgisayarınızı ilk açtığınızda genelde ekrana BIOS tarihini belirten bir mesaj gelir. Bu mesaj gelmiyorsa sistem SETUP’ına girerek öğrenmek de mümkündür. BIOS’unuzun eski olduğunu düşünüyorsanız güncelleştirmek isteyebilirsiniz. Bunun için önce anakart tipinizden emin olmalısınız. Bazı anakartlarda BIOS’u güncelleştirmek için anakart üzerindeki bir yonganın yenilenmesi gerekirken, daha yeni modellerde basit bir yazılımı yüklemek güncelleştirmeyi sağlamaktadır. Her iki durumda da bilgisayarınızı aldığınız yere başvurarak BIOS’unuzu nasıl güncelleştirebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

12) Tak ve Çalıştır (PnP) uyumlu bir multimedia kit aldım, ancak CD sürücümün kurulum programı bilgisayarımda PnP BIOS tespit ettiğini söylüyor ve kurulumu gerçekleştirmiyor. Ne yapmalıyım?

Bazı bilgisayarlar, PnP özelliğinin bir programla devreye sokulmasını gerektirir. Bu, BIOS’da PnP için gereken programlar tam anlamıyla bulunmadığını, bunların sabit diske yüklenmesi ve oradan çalıştırılması gerektiğini gösterir. Bu programın ismi genelde “PnP Configuration Manager” gibi bir şeydir. PnP CD sürücünüzün kurulum programı BIOS’a bakarak PnP özelliği taşıdığını anlar ve kurulumu buna göre yönlendirir. Ancak aradığı donanım ayarlarını bulamazsa kurulum işlemini durdurur.

Bu yüzden yukarıda sözünü ettiğimiz PnP ayar programının gerekip gerekmediğini bilgisayarınızı alırken sormalısınız. Bu programı sisteminize kurduğunuzda muhtemelen ismi PnP’yi çağrıştıran bir dizin oluşacak ve AUTOEXEC.BAT ile CONFIG.SYS dosyalarınızda gerekli değişiklikler yapılacak. Burada dikkat edilmesi gereken nokta yeni oluşan dizindeki sürücülerin gerçekten açılışta devreye sokulup sokulmadığıdır. Yeni yaratılan PnP dizininde DRIVERS isminde yeni bir dizin oluşup oluşmadığını kontrol edin. Varsa PnP’yi aktif hale getirmek için bu sürücüleri kullanabilir, AUTOEXEC.BAT ve CONFIG.SYS dosyalarınızda gerekli değişiklikleri kendiniz yapabilirsiniz.

13) Bir TV kartı almak istiyorum. Alacağım herhangi bir kart bilgisayarıma uyar mı? Ne gibi sorunlar çıkarabilir?

TV kartları ayrı bir kart olarak satıldığı gibi MPEG veya görüntü kartıyla bütünleşik de olabilir. Ayrı bir TV kartı alırken, soracağınız en önemli soru işletim sisteminizi destekleyip desteklemediğidir. Bazı TV kartları hem DOS hem de Windows ortamında çalışırken bazıları sadece Windows altında çalışmaktadır. Ancak Windows 95 kullanacaksanız, TV kartının kutusu üzerinde “Designed for Windows 95” logosunun bulunmasına dikkat edin. Aksi taktirde kartınızı Windows 95 altında çalıştıramayabilir, çalıştırsanız bile Windows performansından çok şey kaybedebilirsiniz.

Ayrı TV kartları, yukarıda açıkladığımız “feature connector”e bağlanırlar. Bazıları için kasanın arkasından TV kartını grafik kartı ile birleştiren ikinci bir kablo da bulunabilir. TV kartı alırken bu özellikleri belirtmeniz ve kartınızı bütün kabloları ile eksiksiz almanız çok önemlidir.

Bazı TV kartlarında grafik kartı özelliği olduğu belirtilse de, grafik kartı olarak Windows’u aşırı derecede yavaşlatabilir. Üstelik eski grafik kartınızı da devreden çıkardığı için Windows için mevcut grafik kartınızı ayrı, TV kartını ayrı kullanamazsınız. Bu yüzden bir TV kartı alırken bilgisayarınızı da götürmenizi, kartı takıp kullandığınız işletim sistemlerinde denemenizi öneririz.

Çoğu TV kartı Windows ortamında 16.7 milyon renk kullanmanıza izin vermez, rengi 64 bine düşürür. Bu renk farkını çıplak gözle ayırt etmek mümkün olmasa bile, yüksek çözünürlükte (örneğin 1024x768) renk derinliği daha da azalacağından sizi etkileyecektir. Ayrıca TV kartını taktığınızda ekran kartı üzerindeki 2MB belleğin 1MB olarak göründüğüne de tanık olabilirsiniz. Bütün bu sorunları satın alma aşamasında yerinde görüp çözüm istemek akıllıca olacaktır.

14) Yeni bir ses kartı aldım, çalışmadı? IRQ çakışması olduğunu söylüyorlar. Bu nedir, nasıl giderilir?

IRQ (kesme isteği) çakışmasını anlatmadan önce IRQ’ların ne olduğunu ve ne işe yaradıklarını anlatalım. Bilgisayarınızın CPU’su bir takım işlerle meşgulken klavyede bir tuşa bastığınızda, buna nmasıl tepki verdiğini hiç düşündünüz mü? Klavye işlemcinin işini yarıda “keser” ve “Hey, buraya bak, ilgiye ihtiyacım var” anlamına gelen bir sinyal gönderir. Bu sinyal belirli bir frekanstadır; bu da klavyenin kesme istemi ayarlarına göre belirlenir. Bıu frekansa IRQ kanalı adı da verilir. İşlemcinizin ilgisini çekmek isteyebilecek her aygıtın - klavye, network kartı, modem, CD sürücü, ses kartı vs. - işlemciye mesaj gönderebilecek bir hattı, yani kendi IRQ kanalı olması gerekir.

Günümüz PC’lerinde 16 IRQ kanalı bulunur. Bunlar 0’dan 15’e kadar numaralanmıştır. Bunlardan her birini bir agıt kullanabilir. Örneğin klavyenin IRQ’su 1, disket sürücünün 6, yazıcının 7’dir. Sisteminize ses kartı gibi bir aygıt taktığınızda işlemci ile iletişime geçebilmesi için ona da belirli bir IRQ atamanız gerekir. Bazen doğru IRQ kanalını bulmak mümkün olmaz. Aygıtın kullanacağı IRQ kanalını bazen aygıtı takmadan üzerindeki bir “switch”i yani, küçük şalteri değiştirerek, bazen kartla birlikte gelen yazılımı kullanmak, bazen de (PnP uyumlu aygıtlar için) BIOS Setup’da doğru IRQ kanalını ayarlamak gerekir.

Şimdi, ses kartınıza kazara farenizin IRQ’sunu atadığınızı düşünelim. Ne olur dersiniz? Aynı anda çalışmıyorlarsa hiçbir şey olmaz. Ancak önünde sonunda aynı anda CPU’ya bir işlem yaptırmak isteyeceklerdir. Bu durumda da IRQ çakışması olacak, aygıtlardan biri, belki de ikisi birden CPU’nun dikkatini çekmeyi başaramayacaktır. Bu durumda aldığınız aygıtlarla gelen yazılımı kullanmanız ve kurulum sırasında belirli bir IRQ tanımlamanız isteniyorsa kullanım kitaplarına bakarak doğru IRQ’yu seçmeniz sorunu çözecektir. Doğru IRQ’yu bulup çakışmaları önlemekte biraz zorlanabilirsiniz. Öyleyse teknik servise başvurmaktan başka çareniz yok.

15) CD sürücüm Windows 3.1’in 32 bit erişimini aktif hale getirdikten sonra sorun çıkarmaya başladı. Bu neden oluyor?

Bildiğiniz gibi Windows 3.x 32 bitlik bir işletim sistemi değil. Ancak yeni sabit diskler ve bu disklerle gelen emulasyon programı 32 bit’lik dosya erişimine izin veriyor. Böylece sabit diskinizdeki dosyalara daha hızlı erişmeniz mümkün. Ancak CD sürücünüz 32 bitlik değilse böyle bir sorun çıkabilir. Söz konusu emulasyon programı sadece sabit disk ile uyumlu olduğu için CD sürücüye de aynı şekilde davranıyor ve CD sürücüden istediği yanıtları. Bu sorunun tek çözümü Denetim Masası’nın Gelişmiş 386 bölümünden 32 bit dosya erişimi seçeneğindeki işareti kaldırmak.

Yalnız bu işlem sonucunda Windows’unuz çalışmazsa şaşırmayın. Bu durumda WIN/S komutuyla Windows’a girebilir ve SYSTEM.INI’ dosyasında 32 bit’lik erişimle ilgili satırları kaldırdıktan sonra Windows’u tekrar WIN komutuyla çalıştırabilirsiniz.

16) Yeni alacağım sabit diskin hızlı olup olmadığını nasıl anlarım? Bir sabit diskin hızı nasıl ölçülür?

Bu soruya cevap vermek pek kolay değil; çünkü bir sabit diskin performansı tek bir değişkene göre belirlenmez. Bir sabit disk alırken bakacağınız iki değişken ortalama erişim süresi ve dosya transfer hızıdır. Ortalama erişim süresi, sürücünün sabit diskteki belirli bir verinin yer aldığı izi (track) ve o verinin bu iz üzerinde tam olarak nerede yer aldığını belirleme süresine verilen isimdir. Bu süre milisaniye cinsinden ölçülür. Dosya transfer hızı ise sürücünün verileri CPU’ya gönderme hızıdır. Bu ise MB/sn cinsinden ölçülür. Bir sabit diskin performansını en doğru şekilde değerlendirebilmek için bu iki değere de bakılmalıdır. Sürücü üreticileri bazen bunlardan birini ön plana çıkararak bir anlamda hile yaparlar. Ortalama erişim süresi yüksek bir sabit diskin transfer hızı alçaksa o sürücü yavaş demektir.

Ortalama erişim süresi milisaniye, dosya transfer hızı ise MB/sn cinsinden ölçüldüğü için ikisini bir araya getirecek bir formül yoktur; dolayısıyla yüksek performanslı bir sürücü almak istiyorsanız her ikisinin de ayrı ayrı kendi kategorilerinde en iyi sonucu vermesi gerekir. İyi bir sürücünün ortalama erişim süresi düşük, dosya transfer hızı ise yüksek olmalıdır.

17) Teyp yedekleme ünitesini herhangi bir sürücü gibi kullanabilir miyim? Bu üniteyi PCI yuvasına takmam gerekecek mi? DOS veya Windows altında nasıl kullanabilirim?

Teyp yedekleme ünitelerini bir sürücü değil bir arşivleme medyası olarak görmek gerekir. Yani normal C: veya A: sürücüsü gibi kullanılamazlar. Üzerlerinden program çalıştırmak mümkün değildir. Bu sürücülere takılan kasetlere özel bir program yardımı ile dosyalar kaydedilir ve istenildiğinde de geri okunur. Böylece düzenleme bir yedekleme stratejisi sayesinde sabit diskinizin başına bir şeyler geldiğinde dosyalarınızın kurtulması mümkün olur. Teyp Yedekleme üniteleri kapasitelerinin yüksekliği sayesinde sabit diskinizin tamamını yedeklemek için disketlerden çok daha iyi bir seçenek oluştururlar.

Teyp yedekleme ünitelerine dosyalar özel yazılımlar yardımı ile kaydedilir. Bu yazılımların DOS, Windows, OS/2, Windows NT ve Windows 95 için olanları vardır. Kullandığınız işletim sistemine uygun olan yazılımı kullanarak teyp yedekleme ünitesine dosya kaydedebilir, kaydedilen dosyaları geri alabilirsiniz.

PCI yuvası meselesine gelince. Teyp yedekleme ünitelerinin hemen hemen tamamı disket sürücü ile aynı kabloya bağlanırlar. Bu yüzden bir PCI yuvası işgal etmeleri söz konusu olmaz. Ancak, mazı modeller özel SCSI kontrol kartları ile gelmektedirler. Bu durumda bu kontrol kartı bir PCI kontrol kartı olabilir, böylece bir genişleme yuvasını harcamış olursunuz. Size tavsiyemiz, piyasada kolayca bulabileceğiniz bir IDE teyp yedekleme ünitesi almanız. Bu üniteleri disket sürücünüzün kablosuna bağlayabilirsiniz. Böylece bir PCI genişleme yuvasını da harcamamış olursunuz.

18) Windows 95 ile bir mouse kullanıyorum. Ancak DOS oturumunda, sistemimde bir mouse olmadığını söyleyen bir mesajla karşılaşıyorum. Bu sorunu nasıl çözebilirim?

Windows 95, DOS ve Windows 3.x’in özelliklerinin çoğunun kullanılmasına izin vermekle birlikte, fare gibi aygıtlar için kendi sürücülerini kullanır. Yani, bir MS-DOS oturumu açtığınızda fare sürücüsü yüklenmeyebilir. Deneyimli DOS ve Windows kullanıcıları fare sürücüsünü AUTOEXEC.BAT dosyasına ekleyerek bu sorunun giderilebileceğini düşünebilirler. Ancak Windows 95’de durum biraz farklı.

Windows 95 DOS oturumları için kurulu olduğu dizinde yer alan DOSSTART.BAT isimli bir yığın dosyasını kullanır. Öncelikle sabit diskinizde bir fare sürücüsünün bulunduğundan emin olmalısınız. Bu sürücü fare ile birlikte verilen diskette yer alır. Ancak çoğu fare birbiri ile uyumlu olduğundan, birinin sürücüsü diğeri için de kullanılabilir. Fare sürücüsünü içeren bir disketiniz yoksa, başka bir bilgisayardan bu sürücüleri kendi sabit diskinize kopyalamak bir çözüm olabilir. Genelde fare sürücüsünü yükleyen programın ismi MOUSE.COM’dur.

Bu programı bulduktan sonra yapmanız gereken şey Windows 95’in Not Defteri (Notepad) veya WordPad programı ile DOSSTART.BAT dosyasını açmaktır. Bu dosyaya aşağıdaki satırı ekleyin:

LH C:\MOUSE\MOUSE.COM

Burada C:\MOUSE fare sürücünüzün bulunduğu dizinin ismidir. Tabii, yukarıda belirttiğimiz gibi içinde MOUSE.COM veya benzeri bir fare yükleme programı bulunmalıdır. Bu satırı ekleyip dosyayı kaydettikten sonra artık fareniz Windows 95 altında açtığınız DOS oturumlarında da çalışacak.

19) Pentium Overdrive ile terfi için sistemde write-back cache özelliği olması gerektiğini duydum. Sistemimde write-back cache olup olmadığını nereden anlayacağım?

Bilgisayarıızı Pentium’a terfi edebilmeniz için, öncelikle anakartınızda bir Pentium OverDrive soketi olması gerekir. Sisteminizin ana kartının Pentium OverDrive mikroişlemcisinin write-back cache özelliğini destekleyip desteklemediğini öğrenmek için yapacağınız iki şey var. Bunlardan birincisi ana kartınızın kullanım kılavuzuna bakmak, ikincisi ise bilgisayarı satın aldığınız yere sormaktır. Yalnız bu write-back işinin biraz çetrefilli tarafları vardır. Genelde teknik servisler bu tür sorular karşısında bocalamaktadırlar. Bunun yanında bazı ana kartları kitaplarında write-back cache’nin desteklendiği yazsa da ana kart aslında write-back cache’i desteklemiyor da olabilir.

Size ufak bir tüyo verelim. Eğer bilgisayarınızı alalı 1.5 yıldan fazla olmuşsa, büyük ihtimalle sisteminizde write-back cache yoktur. Size tavsiyemiz bilgisayarcımızdan Pentium Overdrive almanız, ancak memnun kalmazsanız geri alacağınız konusunda garanti istemeniz. Eğer sisteminizi terfi ettirdikten sonra performans artışından memnun kalmazsanız veya ödediğiniz onca paraya değmediğini düşünürseniz, Pentium OverDrive işlemcisini hemen geri verin ve yerine biraz daha bellek alın. Bellek terfisi her zaman performans artırmada en garantili yoldur, özellikle de Windows veya Windows 95 kullanıyorsanız.

20) 1 GB’lık yeni bir sabit disk almayı planlıyorum. SCSI veya EIDE arabirim arasında takılıp kaldım. Sizce hangisini almalıyım?

Çoğu PC kullanıcısı için SCSI ve EIDE arabirimler arasındaki tercih performansa göre değil fiyata göre yapılır. SCSI sürücüler EIDE sürücülere göre yaklaşık olarak %10 daha pahalıdırlar. Bu arada günümüzde yeni PC’lerin hemen hemen hepsi dahili EIDE arabirimleri ile geliyorlar. Bu yüzden de EIDE arabirimine ayrıca para ödemiyorsunuz. Ancak, SCSI PC dünyasında o kadar yaygın bir arabirim olmadığı için hemen hemen hiç bir yeni PC’nin içerisinde SCSI arabirim yoktur. Bu yüzden biraz para da SCSI arabirim kartına vermek durumunda kalacaksınız. Ucuz bir SCSI kartın maliyeti yaklaşık olarak 50$ civarındadır.

SCSI arabiriminin gerçek avantajı birden fazla yeni aygıtı bilgisayarınıza bağlamak istediğinizde ortaya çıkıyor. Teyp yedekleme üniteleri, DAT sürücüler, tarayıcılar ve daha da önemlisi ikinci bir sabit diski bilgisayarınızda SCSI arabirim varsa rahatlıkla bağlayabilirsiniz. Bu tür yan donanımların hemen hemen hepsi SCSI standardında üretilirler diyebiliriz.

Ancak iş SCSI arabiriminin konfigürasyonunu yapmaya geldiğinde PC kullanıcıları için zor saatler başlamaktadır. Her SCSI aygıtın birbirinden farklı bir ID numarası olmalıdır. SCSI yolunun sonundaki SCSI aygıtı da terminate etmek yani sonlandırmak gereklidir. Bunun için de eksta bir ayar yapma zorunluluğu vardır. DOS ve Windows altında SCSI arabirimini sağlıklı çalıştırabilmek için işe bir sürü aygıt sürücüsü CONFIG.SYS ayarı filan girer ve ortalık bir anda savaş alanına dönüverir. Windows 95 altında ise işler biraz daha dingindir, çünkü Windows 95 piyasadaki iyi huylu SCSI kartlarının hemen hemen tümünü sorunsuz çalıştırabilmektedir.

EIDE arabirimlerinde ise iki adet çıkış vardır ve bu her çıkışa maksimum iki adet EIDE aygıt bağlayabilirsiniz. Kısacası dört adet aygıta kadar hakkınız vardır. Bu aygıtlardan biri master diğeri de slave olmak zorundadır. Ayrıca, aynı EIDE kablosu üzerinde iki adet IDE aygıt varsa, bunlardan biri diğerinden yavaşsa, hızlı olan da yavaş olanın hızında çalışmak zorunda kalmaktadır.

Sisteminizin BIOS’u EIDE standardını desteklemiyorsa, bu durumda 1 GB’lık sabit diskleri 528 MB’lıkmış gibi kullanmak zorunda kalabilirsiniz. Bu problemi çözmek için en iyi seçenek EIDE arabirimini alırken arabirimin üzerinde EIDE BIOS olmasına dikkat etmektir. Büyük kapasiteli bir EIDE sürücüsü için Windows 3.11 altında 32 bit disk erişimini aktif yapmak istiyorsanız, SYSTEM.INI dosyasından bazı sürücülerin yüklenmesi gerekmektedir.

Sisteminize yeni bir sabit disk eklemek istiyorsanız, tavsiyemiz EIDE yolunu tutmak olacaktır. Böylece hem eski sürücünüzü kullanacak, hem de yeni sürücünüzü çalıştıracaksınız.

 

21) Yeni bir modem almak istiyorum. Acaba şu V.34 28.8KBps modemlerden mi olsun? Dikkat edeceğim başka özellikler var mı?

Tabii ki V.34 modemleri tavsiye ediyoruz. Böylece daha hızlı dosya alma, daha az görüşme, daha hızlı on-line oyun oynama gibi güzel şeylere kavuşabilirsiniz. Internet bağlantınız da hızlanacak elbette. Bunların üstüne üstlük daha az görüşme sayesinde daha az telefon faturaları da kulağa hoş gelen şeylerden. BBS'ler ve Internet servis sağlayıcılardan şu anda verilen destek şu anda o kadar iyi olmasa bile gelecekte standartların yükseleceği umuluyor. Bazı BBS'ler 28.8 kbps modem kullanıyorlar, bazıları da geçmeyi düşünüyor. Amma velakin madalyonun öteki tarafı böyle değil. Türkiye’deki hatlar yüzünden genellikle modeminizin hakkettiği performansa ulaşamıyorsunuz. Modemler pek çıt kırıldım oldukları için ve telefon hattında oluşan ufak bir parazit yüzünden bağlantıyı bozdukları için 28.8 bağlantıların çoğunda modeminizi 14.4 hatta 9600 gibi düşük hızlarda kullanmak durumunda kalıyorsunuz. Bu yüzden sinirlerinizi bozmamak için bağlantılarınızı geceye doğru (yani hatların az meşgul olduğu anlarda) yapmanızı tavsiye ediyoruz.

Bir de yeni çıkan 33.6 kbps hızındaki modemlerden bahsetmekte fayda var. Bu transfer hızından Türkiye’nin pek çok yerinde yararlanmak mümkün değil. Belki gece saatlerinde hızınızı biraz artırır. Veya fiber optik kablo kullanılan bazı turistik yörelerimizde lokal olarak işe yarayabilir. Ancak diğer yerlerde henüz PTT hatları bu hızları kaldırmıyor. Alacağınız modemin “voice” modem olmasını da isteyebilirsiniz. Böylece modeminizi bir telesekreter gibi kullanabilir, bilgisayarınızı sürekli açık tutup gelen mesajları eve geldiğinizde dinleyebilirsiniz.

22- Monitörlerden kaynaklanan radyasyonun sağlığa zararlı olduğunu duydum, nasıl önlem alabilirim?

Gerçekten, monitörler insan sağlığına zararlı olabilecek çeşitli radyasyonlar üretir. Görüntünün oluşturulması sırasında, ekrandaki fosfor yüzeye elektronların çarpması sonucu x-ışınları oluşur. Ancak buradaki voltaj bir rontgen cihazına göre çok daha düşüktür. Asıl sağlığa zarar verebilecek olan, düşük ve çok düşük frekanslı elektro-manyetik radyasyondur. Bu radyasyonun kaynağı ise, elektronların yönlendirilmesi için kullanılan saptırıcılardır. Aslında bu tip radyasyonun sağlığa zarar verdiğine dair kesin bir kanıt bulunamamıştır ve başka bir çok ev aleti de düşük frekanslı radyasyon yaymaktadır. Ama sağlığınızı düşünüyorsanız, tedbirli elden bırakmamalısınız.

Bir ekran filtresi ekrandaki yansımayı azaltabilir ve statik elektriği boşaltabilir, böylece gözlerinizi rahatlatır ve ekranı tozdan koruyabilir. Ancak bir ekran filtresinin radyasyona karşı etkisini büyük ihtimalle ölçemezsiniz. Bu nedenle, baştan uluslararası düşük radyasyon standartlarına uygun bir monitör seçmeniz yerinde olacaktır. Bunlar arasında en geçerli olanları MPRII ve TCO adlı İsveç standartlarıdır. TCO daha yenidir ve MPRII'den daha düşük radyasyon sınırları tanımlamaktadır. Bu standartlarda statik alan, düşük ve çok düşük frekanslı radyasyonlar için belirli sınır değerler konulmuş, x-ışını gibi yüksek frekanslı radyasyonlarda ise seviye sıfır olarak belirtilmiştir. Özetle, bu standartlara uygun bir monitöre sahipseniz radyasyon konusunda endişelenmenize gerek yoktur. Aksi durumda radyasyonun etkisini azaltmak için, ekrana mümkün olduğu kadar uzaktan bakmalı ve monitör başında olabildiğince az zaman geçirmelisiniz. Ayrıca düşük frekanslı radyasyon monitörün arka tarafında daha yoğundur, çalıştığınız yerde arkası size dönük bir monitör bulunmasına izin vermeyin.

23-Bilgisayar başında uzun süre çalışıyorum, bu sağlığımı nasıl etkiler?

Ergonomik bir çalışma ortamı sağlığınız açısından önemlidir. Uzun süre klavye kullanmak, karpal tünel sendromu denilen bir rahatsızlığa yol açabilmektedir. Elinizi uzun süre doğal olmayan bir açıda tutmanız sonucu sinirler etkilenmekte ve acı vermektedir. Bundan sakınmak için yapabilecekleriniz şunlar: Öncelikle sandalye ve masanız rahat olmalı, dizleriniz 90 derece açıyla kıvrılmalı, klavyeyi kullanırken dirsekleriniz de yine 90 derecelik bir açı yapmalıdır. Klavyeniz için bir el desteği alırsanız, elleriniz bilekten yukarı ve aşağı doğru kıvrılmayacaktır. Fareniz için de yine el desteği olan bir fare altlığı almayı düşünün.

Monitör göz hizasının biraz altında olmalı ve yaklaşık bir kol boyu kadar uzaklıkta durmalıdır. Monitöre bakarken gözlerinizi daha az kırparsınız ve gözleriniz daha çabuk yorulur. Bu nedenle sık sık mola vermeli, gözlerinizi uzağa odaklayarak dinlendirmelisiniz. Monitörün parlaklık ve kontrast ayarlarının aşırı değerlerlere getirilmesi, ayrıca ekrandan yansıyan çevredeki ışıklar gözlerinizi yoracaktır. Buna karşı bir ekran filtresi kullanabilirsiniz. Ekrandaki görüntünün interlaced (titreşimli) denilen şekilde oluşturulması da, özellikle titreşen floresan lambalar ışığında, gözlerinizi rahatsız edecektir. Bunu engellemek için ekran kartınızın ve monitörünüzün kullanım kitaplarına başvurun ve non-interlaced (titreşimsiz) modda çalışmasını sağlayın. Bilgisayar başında saatlerin nasıl geçtiğini farkedemeyebilirsiniz, ara sıra temiz hava almanız faydalı olacaktır. Eğer el bileklerinizde bir ağrı hissederseniz zaman geçirmeden bir doktora başvurun, çünkü durum daha fazla kötüleşmeden erken teşhisle önlem alınabilir.

24- Bilgisayarım çok gürültülü çalışıyor, acaba bir anormallik mi var?

Bilgisayarlar oldukça gürültülü çalışırlar. Bir ofiste bu önemli olmayabilir, ama ev sessizliğinde dikkati daha fazla çeker. Eğer tecrübeli bir kullanıcı değilseniz, bilgisayarınızda bir anormallik olup olmadığını sesinden anlamanız daha zor olacaktır.

Bilgisayarların en gürültülü parçası, soğutmayı sağlayan fandır. Masaüstü bilgisayarlarda fan kasaya monte edilmiştir, ayrıca Pentium tabanlı PC'lerde çoğunlukla işlemci üzerinde ayrı bir fan bulunur. Bu pervane(ler) sürekli bir "vınlama" sesi vermelidir, eğer kesintili sesler duyuyorsanız bir kablo veya başka bir şeye sürtünüyor olabilir. Durum böyleyse zaman geçirmeden düzeltmelisiniz, çünkü zamanla aşınma meydana gelecektir. İkinci bir gürültü kaynağı da sabit disklerdir. Farklı marka sabit diskler farklı sesler üretirler, bazıları az bazıları çok ses çıkartır. Normal olan, "vızıldama" benzeri sürekli bir motor sesi ve sabit diskte erişildiğinde "tıkırdama" sesleri duyulmasıdır. Eğer sabit diskten daha önce duymadığınız garip sesler geliyorsa, derhal yedeğini almalı ve yardımcı programlarla yüzey taraması yapmalısınız. Disket sürücüler diskete erişildiğinde "gıcırdama" gibi sesler verirler, bu normaldir. Monitör ise tamamen sessiz olmalıdır, sadece bazı monitörler ekran modu değişimi sırasında kısa sesler çıkartırlar. Monitörden başka bir ses gelmesi problem işaretidir, en kısa zamanda teknik servise göstermelisiniz.

25- Bilgisayarımın fazla ısındığını düşünüyorum, yanma tehlikesi var mı?

Kasanın bir miktar ısınması doğaldır, çünkü içerideki elektronik ve mekanik parçalar çalışırken ısı üretirler. Ancak bilgisayarın gerçekten çok sıcak olması ona zarar verebilir, en azından ömrünü kısaltır. Isıyı uzaklaştırmak için hemen hemen tüm masaüstü bilgisayarlarda güç kaynağının yanına bir fan yerleştirilmiştir. Kasanın arkasındaki fanın çıkışından havanın dışarı verilip verilmediğini elinizle kontrol edebilirsiniz. Unutmadan, kasa ile duvar arasında en az 10 cm'lik bir boşluk kalmalıdır, ki hava akımı rahatça sağlanabilsin.

Bunun dışında, daha çok Pentium tabanlı PC'lerde karşılaşılan, işlemcinin çok ısınması problemi vardır. Bir iki saatlik bir kullanım sonrasında işlemci elinizle dokunamayacağınız kadar sıcak hale geliyorsa, fazla ısınıyor demektir. Bu durumda (eğer yoksa) işlemcinin üzerine bir soğutma fanı taktırmayı düşünmelisiniz. Kasayı açmışken güç kaynağının yanındaki fanı da kontrol edin, hava girişi tozlarla kapatılmışsa yeterli soğutma sağlanamayacaktır.

26- Yeni bilgisayarımı uzun süre kullanmayı düşünüyorum. Nelere dikkat etmeliyim?

Dikkat etmeniz gereken birkaç noktayı sayalım: Herhangi bir kabloyu takıp çıkartmadan önce bilgisayarı güç düğmesinden kapatın. (Bunun istisnası fare/modem bağladığınız seri portlar ve ağ bağlantısı sağlayan ethernet konnektörüdür.) Monitör ve diğer kabloların ucundaki konnektörlerin vidalarını sıkarak yerlerinden çıkmalarını önleyin. Bilgisayarı mümkün olduğunca az açıp kapatın, kilitlenme durumunda güç düğmesinden önce reset düğmesine basmayı deneyin. Bilgisayarınızı kapattıktan sonra açmadan önce 10 saniye kadar bekleyin. Bilgisayarı gün boyunca sürekli açık bırakın, enerji tasarrufu için ise monitörü kapatın. Bilgisayarınızı herhangi bir şoktan koruyun, kasasını masa olarak değerlendirmeyin. Diğer elektronik cihazlarda olduğu gibi, bilgisayarınızı da tozdan ve nemden koruyun. Klavyenin üzerine kahve veya başka bir sıvı dökmemeye dikkat edin, bu olursa hemen bilgisayarı kapatın. Klavyeye dökülen sıvı şekerli veya tuzlu değilse kuruduktan sonra kullanmanız mümkün olabilir, aksi halde kendiniz temizlemeye uğraşmayın ve teknik servise götürün. Farenizi ise arada sırada temizlemeniz gerekebilir. Son olarak, monitörünüzün ekranını zaman zaman nemli bir bezle silerseniz, ekran görüntüsünün netliğiyle birlikte çalışma isteğinizin de yenilendiğini göreceksiniz. Bu arada bilgisayarınızın garanti şartlarını gözden geçirmenizi ve garantiyi geçersiz kılacak bir işlem yapmamanızı tavsiye ederiz.

27- Bilgisayarıma önemli işlerimde ne kadar güvenebilirim? Bilgisayar hata yapar mı?

Ne yazık ki bilgisayarlar da hata yapar. Hatasız bir donanım veya yazılım diye bir şey yoktur. Örneğin ilk üretilen Pentium işlemcileri bölme işleminde belli bir basamaktan sonra hata yapıyordu. Pentium işlemcisinin üreticisi Intel'e göre ortalama bir kullanıcının bu hatadan etkilenme şansı çok düşüktü, ama bu hata düzeltildi ve hatalı işlemciler değiştirildi. Fakat şu anda üretilen Pentium'larda da mutlaka fark edilmiş veya edilememiş hatalar var. Yazılımlardaki hatalar ise çok daha yaygın. Pek çok yazılım hatalarla dolu olduğu bilinmesine karşın piyasaya sürülüyor ve düzeltmeler daha sonraya bırakılıyor. Bunlar insanlardan kaynaklanan ve tekrar oluşturulabilir hatalar. Bir de modem, sabit disk ve bellek gibi donanım birimlerin belirsiz zamanlarda yaptığı hatalar söz konusu. Bunların sebebi gürültü, ısı, statik elektrik, hatta doğadaki belirlizlik ilkesi bile olabilir. Ancak bütün bunlardan bilgisayarların güvenilmez cihazlar olduğu sonucunu çıkarmayın, belki de yaşamınız boyunca ciddi hiç bir bilgisayar hatasıyla karşılaşmayabilirsiniz.Ya da bu hatalarla karşılaştığınızda büyük ihtimalle farkına varırsınız, hesaplamalarda farkedilmeyen bir yanlışlık olmasından çok verilerin tümünü kaybetmeniz daha fazla olasıdır.

Verileriniz hayati önem taşıyorsa, bilgisayar hatalarının varlığını kabullenmeli ve verilerinizi yedeklemeyi ihmal etmemelisiniz. Yazılımların en son versiyonlarının peşinde koşmak yerine, önemli hataları temizlenmiş bir önceki versiyonlarla idare etmeyi düşünebilirsiniz. Donanım birimleri satın alırken MTBF (hatalar arasındaki ortalama zaman) değerine dikkat edin, burada ancak tahmini süreler verilmektedir ama genel bir fikir edinmenizi sağlar. Bellek birimlerininin de hataları farkedip düzeltme yeteneğine sahip ECC denilen tipi üretilmiştir, işiniz gerçekten önemliyse bu bellek tipini kullanabilen bir bilgisayar daha güvenli olacaktır.

28- Lazer yazıcımda sık sık kağıt sıkışması problemiyle karşılaşıyorum, sebebi ne olabilir?

Herşeyden önce, kağıtları kullanım kitabında belirtilen şekilde yazıcıya yüklediğinizden emin olun. Ayrıca kullandığınız kağıt tipinin yazıcınız için uygunluğunu yine kullanım kitabından kontrol edin. Lazer yazıcılarda toneri sabitleştirmek amacıyla kağıda ısı uygulanır, ucuz ve kalitesiz kağıtlar ısındığında kıvrılarak sıkışmaya neden olabilir. Bu nedenle fotokopi makineleri ve lazer yazıcılar için üretilmiş özel kağıtlardan kullanmalısınız. Bu tip kağıdın fiyatı biraz daha yüksektir, ancak ucuz kağıt kullanmak uzun vadede daha pahalıya gelecektir. Fotokopi kağıtlarından en iyi verimi almak için, kağıdın paketinde işaretle belirtilmiş taraftaki yüze baskı yapmayı unutmayın. Eğer lazer yazıcıdan çıkan kağıda tekrar baskı yapacaksınız, kağıdın ilk baskıda kıvrılmamasını sağlayın. Bunun için kullanım kitabına bakarak, kağıdın düz bir yol izleyeceği şekilde yazıcıyı ayarlamalısınız.

Kağıt sıkışmasıyla çok sık karşılaşıyorsanız, sorunun kaynağı kağıdın yazıcı içinde izlediği yolda olabilir. Burada etiketlerden kaynaklanan bir yapışkanlık bulunabilir. Ayrıca yazıcınızın içindeki silindirler veya kağıt besleme mekanizmasında aşınma meydana gelmiş olabilir. Bu durumda yazıcıyı servise götürmelisiniz. Bazı parçaları temizletmeniz veya yeniletmeniz gerekebilir.

29-Windows'ta fare imleci ekranda garip şekilde hareket etmeye başladı, neden?

Farenin zamanla kirlenmesi bu tip bir probleme yol açabilir. Farenin altındaki topu yerinden çıkartmanız ve yanlardaki silindirlerde birikmiş kirleri temizlemeniz genellikle sorunu çözecektir.

İkinci bir olasılık, fare sürücüsün yanlış seçilmesidir. Windows 3.x'te "windows kur", Windows 95'te "denetim masası" bölümlerinden fare sürücüsünün farenizin tipine uygunluğunu kontrol edin. Bununla ilgili başka bir olasılık, üç tuşlu farelerin üzerinde bulunabilecek bir ayar düğmesinin yanlış konumda olmasıdır. Eğer farenizin üzerinde böyle bir ayar düğmesi varsa, en çok kullanılan iki fare standardı (microsoft ve mouse systems) arasında geçiş yapılabilir. Bazı eski farelerde, bilgisayarı açarken bir fare tuşunu basılı tutmakla bu geçiş sağlanır. Bu şekilde ayarlanan fare modu, Windows'tan seçilen fare sürücüsüyle uyumlu olmalıdır.

Fare sürücüsü veya fare modu hatalı seçilmişse, fareyi hareket ettirdiğinizde imleç ekranda beklenmedik atlamalar yapacaktır. Faredeki kirlenme ise genelde imlecin bir noktada takılması ile kendisini belli eder. Eğer sorunun kaynağı bunlar değilse, fare kablosunda bir temassızlık veya iç devrelerinde bir bozukluk söz konusu olabilir. Bu durumda yeni bir fare almanızın zamanı gelmiş demektir.

30- Yeni alacağım PC'de eski bilgisayarımdan kalan bellek birimlerini kullanabilir miyim?

Bu sorunun cevabı eski bilgisayarınızdan kalan bellek birimlerinin tipine, ve yeni bilgisayarınızın ne tipte bellek birimleri kullanabileceğine göre değişir. Bellek birimleri (RAM) çeşitli tiplerde üretilmektedir. DIP (dual inline package) denilen tipteki bellek birimleri, anakart üzerindeki soketlere monte edilen entegre devrelerdir. SIMM (single inline memory module) denilen daha yeni tipleri ise, üzerinde birden fazla DIP belleğin yer aldığı bellek birimleridir. SIMM tipindeki belleğin sisteme eklenmesi çok daha kolaydır, SIMM yuvalarına az bir eğimle yerleştirmek ve hafifçe çevirmek yeterlidir.

SIMM bellek modülleri ayrıca pin sayısına göre de farklılık gösterirler, 30 ve 72 pinlik tipleri mevcuttur. Eğer Pentium tabanlı bir PC alacaksanız, büyük ihtimalle üzerinde 72 pinlik SIMM yuvaları bulunacaktır. Elinizdeki bellek birimleri 30 pinlikse yine de bir şansınız olabilir, çünkü bazı Pentium anakartlarda 30 pinlik SIMM yuvaları da yer almaktadır. Ayrıca 30 pinlik bellek birimlerini 72 pinlik birimlere dönüştüren çevirici parçalar da bulunabilmektedir.

Dikkate almanız gereken başka faktörler de var: elinizdeki bellek birimlerinin hız ve kapasitesi. Bu değerleri öğrenmeli ve yeni bilgisayarınızın anakartına ait kitapçıktan bunlarla ilgili bir sınırlama olup olmadığına bakmalısınız. SIMM modülleri genellikle 1,4,8,16 ve 32 MB'lık kapasitelere sahiptir. Yeni bilgisayarınızın anakartına, bu kapasitedeki bellek birimlerinin sadece belli kombinasyonları takılabiliyor olabilir. Hız olarak ise 60, 70, 80 nanosaniyelik bellek birimleri yaygındır (daha düşük değer daha hızlı anlamındadır.) Yeni anakartınızın kabul edebileceği en yüksek değerleri de yine anakart kitapçığından kontrol etmelisiniz.

 

31- Bilgisayarımın işlemcisini "overclock" yaparak hızlandırdım. İyi bir iş mi yaptım?

İşlemci bilgisayarın beyniyse, işlemcinin saat frekansını aldığı kristal de kalbidir. MHZ birimiyle ölçülen saat frekansı, işlemcinin komutları ne sıklıkla işleyeceğini belirler. Dolayısıyla saat frekansı ne kadar yüksekse, işlemci de o kadar hızlı çalışır. Saat frekansı, genellikle anakart üzerindeki bir jumper yardımıyla, işlemcinin hızına uygun olarak ayarlanır.

"Overclock", işlemciyi güvenli olarak çalışabileceğinden daha yüksek bir saat frekansında çalıştırmak demektir. Pentium/75 işlemcisini 100 Mhz frekansında çalıştırmak buna örnek olarak verilebilir. Elbette her Pentium/75 işlemcisinin 100 Mhz frekansında çalışmasını bekleyemezsiniz, daha baştan çalışmayı reddedebilir. Zaten bu işlemcinin güvenli çalışma frekansının 75 Mhz olduğu üretim aşamasında tespit edilmiş ve buna göre etiketlenmiştir.

Yine de çoğu durumda işlemciyi olması gerekenden daha yüksek hızda çalıştırmayı başarabilirsiniz. Ancak işlemcinin güvenilirliğinden ve ömründen kaybedersiniz, belirsiz bir süre sonra bozulmayacağını garanti edemezsiniz. Fazla akım nedeniyle işlemcinin içindeki hatlar tamir edilemeyecek şekilde kopabilir ve bu durum garanti kapsamı dışındadır. Sonuç olarak işlemcinin bozulması ve verilerinizi kaybetme ihtimaline önem vermiyorsanız, riski göze alarak sistem performansını bir miktar arttırabilirsiniz.Tahmin edersiniz ki, bunu tavsiye etmiyor ve oluşabilecek zararların sorumluluğunu kabul etmiyoruz.

32- 32-bit disk erişimi ne anlama gelir? 32-bitlik ses kartı var mıdır?

"Bit" tanım olarak sadece 1 veya 0 değerini alabilen en küçük veri birimidir. İkilik sayı sisteminde 32 adet bit gruplanarak, 0 ile yaklaşık 4 milyar arasındaki herhangi bir sayı gösterilebilir. Ancak farklı alanlarda kullanıldığında anlam biraz değişmektedir.

Genişleme kartları ve veriyolu için 32-bit, fiziksel veri hatlarının sayısını ifade eder. Bir yazılımın 32-bitlik olması ise, 386 ve daha sonraki işlemcilerdeki korumalı 32-bitlik adresleme modunda çalıştığını belirtir. Disk erişimindeki 32-bit ifadesi yazılımla ilgilidir, sabit disk denetleyicisinin 16-bitlik ISA veriyolu üzerinde olması bunu engellemez. Windows'ta 32-bitlik disk erişiminin performansı arttırmasının ana nedeni, işlemcinin 32-bit modu ile 16-bit modu arasında sürekli geçiş yapması gereğini ortadan kaldırmasıdır. Çünkü Windows işlemciyi normalde korumalı 32-bit modunda çalıştırmaktadır, fakat BIOS tarafından sağlanan disk erişimi ile ilgili program 16-bit modu için tasarlanmıştır. 32-bit disk erişimi, bunun yerine korumalı 32-bit modu için tasarlanmış başka bir program parçasının kullanılması demektir.

Ses kartlarında ise bit daha farklı bir anlamda kullanılır. Sesin sayılara ve bu sayıların tekrar sese dönüştürülmesi işleminde, sayıların kaçar bitten oluştuğunu gösterir. Bit sayısı arttıkça ses kalitesi de yükselir. Ancak PC'ler için "32-bitlik" bir ses kartı şimdilik üretilmemiştir, böyle bir standart yoktur. Çünkü 16-bitlik ses kartları CD çalarınız kadar kaliteli ses üretebilir. Ses kartının bir genişleme kartı olarak kaç bitlik olduğu ise bundan bağımsız bir özelliktir.

33- Dahili bir modem mi almalıyım, harici mi?

Harici bir modemin kurulumu ve başka bir bilgisayara taşınması daha kolaydır, çünkü bilgisayarın arka panelindeki seri ararbirime (COM portu) kolayca bağlanır. Uygun ara kablonuz varsa harici bir modemi hem PC'lerde hem de MAC'lerde kullanabilirsiniz. Ayrıca harici modemlerin üzerinde genellikle ışıklı göstergeler yer alır, bu göstergeler problem durumunda yardımcı olur.

Harici modemlerin dezavantajı ise, fiyatlarının genelde daha yüksek olması ve belli bir durumda tam kapasitede çalışamamalarıdır. Bu durum, 14400bps'den daha hızlı modemlerin eski bir bilgisayara takılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Seri arabirimin kalbi olan UART entergesi, bir-iki yıldan daha yaşlı bilgisayarların çoğunda 8250 denilen yavaş tiptedir. Bu entegrenin daha yeni ve hızlı olanı ise 16550 ismini taşımaktadır. Sisteminizdeki UART entegresi tipini DOS altında MSD.EXE programı çalıştırarak öğrenebilirsiniz.

Dahili bir modem ise, şart olmamakla birlikte, kendi üzerinde 16550 entegresini barındırabilir ve bu şekilde sisteminizdeki UART entegresinin (varsa) sınırlamaları aşılabilir. Ancak bazı bilgisayarlarda bu özellik uyumsuzluk problemlerine neden olmaktadır. Dahili/harici kararında bilgisayarınızın genişleme imkanları da gözönüne alınmalıdır. Dahili bir modem, bir COM portuyla çakışmayacak farklı IRQ ve adres seçenekleri sunabilir. Sistemde bir fare varsa ve birden fazla modem takılacaksa, dahili bir modem genellikle şart olmaktadır.

Harici modemlerin lehine son bir nokta: Hat açıkken modem tepki vermemeye başlarsa, harici bir modemi güç düğmesinden kapatıp açarak sıfırlamak kolaydır. Dahili bir modemi tekrar hayata döndürmek için ise çoğunlukla bilgisayarı kapatıp açmak gerekir. Ortalama bir kullanıcı için harici bir modem öneririz.

34- Yedekleme nedir? Nasıl yapılır?

Yedekleme, tedbir olarak dosylaların bir kopyasını almaktır. Örneğin üzerinde bir değişiklik yapmadan önce Autoexec.bat dosyasının yedeğini almak için, bu dosyayı farklı bir isim altında kayededebilirsiniz. Fakat sabit diskinizdeki dosyaları yine aynı sabit diske yedeklemek pek akıllıca olmaz, çünkü sabit diskte oluşabilecek ciddi bir hata hem orijinal hemde yedek dosyaları bozabilir. Bu nedenle yedekleme genellikle farklı bir medyaya yapılır. Bu medyalar arasında disket, teyp kartuşu, optik disk sayılabilir. Disketlere yedekleme yapmak için PC'nizde standart olarak bulunan disket sürücüyü kullanabilirsiniz, ancak 1 GB kapasiteli bir sabit diski tamamen yedeklemek için yüzlerce disket gerekeceğinden bu pratik bir çözüm değildir. Teyp yedekleme üniteleri ise tek bir kartuşa 100MB-600MB'a arasında veri depolayabilir. Fiyatları son zamanlarda iyice düşen CD-yazıcılar da, tek bir kez yazabilme dezavantajına karşın, bir yedekleme cihazı olarak görülebilir. Bir CD'de 650 MB'a yakın veri depolama kapasitesi bulunmaktadır. Dosyalarınız önemliyse mutlaka yedekleme yapmalısınız, aksi halde en beklenmedik anda tüm dosyalarınızı kaybedebilirsiniz.

35- Bilgisayarımdan nasıl faks gönderebilirim?

Bilgisayarınıza bir faks/modem kartı ekleyerek ve uygun bir yazılımı kullanarak faks gönderebilir/alabilirsiniz. Modemi ve faks yazılımını kurduktan sonra, modem sisteme bir yazıcı gibi görünecektir. Windows ortamında belgelerinizi bastırırken, yazıcı olarak modemi seçmeniz ve ekrana gelecek diyalog kutusuna faks numarasını girmeniz genellikle yeterli olacaktır.

Bir faks/modem kartı hem BBS, Compuserve ve Internet gibi servislere bağlanmanızı sağlar, hem de geleneksel faks cihazlarına göre bazı avantajlar sunar. Bilgisayar ortamında hazırladığınız belgeleri bir faks cihazından göndermek için önce yazıcıdan bastırmanız, sonra da elinizle faks cihazına yerleştirmeniz gerekir. Faks/modem kartı sizi bu angarya işlerden kurtarır, kağıt ve zaman tasarrufu sağlar. İyi bir faks yazılımıyla, aynı belgeyi yüzlerce kişiye göndermek ve bu işlemin gece otomatik olarak yapılmasını sağlamak mümkündür. Ayrıca karşılıklı iki faks/modem kartı arasındaki iletişim geleneksel faks cihazlarına göre %50 daha hızlı ve temiz olarak gerçekleşebilir. Bunun için satın alacağınız faks/modem kartında V.17 standardını aramalısınız.

Faks/modem kartlarının tek dezavantajı, kağıt üzerine basılı bir belgeyi fakslamak istediğinizde ortaya çıkar. Bu durumda belgenin bir tarayıcı yardımıyla bilgisayar ortamına aktarılması gerekir.

36- Monitörlerde "shadow mask" ve "trinitron" neyi ifade ediyor?

Monitörün ekranında algıladığımız görüntü aslında binlerce küçük noktacıktan oluşur. Bu noktalarda bulunan fosfor, elektronlar tarafından bombalandığında ışık saçar. Bu elektronlar, bir elektron tabancasından elde edilir ve elektrik alan yardımıyla yönlendirilir. Elektron ışını tüm ekranı saniyede defalarca kez tarayarak sabit bir görüntünün oluşmasını sağlar.

Renkli bir monitörde, her nokta için yeşil-kırmız-mavi renklerde fosfor üçlüleri bulunur, her renge karşılık ta birer elektron tabancası. İşte bu noktada, üç elekton tabancasından çıkan elektron ışınlarının ilgili renkteki noktalara hedeflenmesi bir zorluk oluşturur. "Shadow mask", basit olarak, üzerinde minik delikler bulunan ince bir metal plakadır. Elektron tabancaları ile fosfor üçlüleri arasına yerleştirilmiş olan bu maske, elektronların doğru hedefi bulmasına yardım eder.

Ancak bu "shadow mask", elektronların bir kısmının kendisine çarpmasıyla ısınır ve şekli bir miktar bozulur. Sony firması bunu önlemek için "trinitron" teknolojisini geliştirmiştir. Burada delikli metal yerine, düşey şekilde yerleştirilmiş çok ince teller kullanılır. Böylece fosfor üçlülerinin daha sık yerleştirilmesi, dolayısıyla daha net bir görüntü elde edilmesi mümkün olmuştur. Ancak bu teller de elektronların çarpmasından etkilenir ve hareketlenirler. Sony bunu engellemek için, düşey telleri bir kaç yatay tel ile sağlamlaştırmaktadır. Bunun yan etkisi ise yatay tellerin ekranda bazen farkedilebilir gölgeler oluşturmasıdır. Yine de en iyi monitörler "trinitron" teknolojisini kullananlar olarak kabul edilir.

37- Bilgisayarımı açtığımda sabit disk hatası veriyor ve açılmıyor. Oysa dün çalışıyordu...

Büyük ihtimalle bilgisayarınız sabit diskinizin özelliklerini unutmuş. Bu ve başka bir takım bilgiler, CMOS denilen bellek bölgesinde saklanır.

CMOS'un içerdiği bilgilerin silinmesinin bir kaç nedeni olabilir. Hatalı bir program, elektrik kesilmesi veya CMOS'u besleyen pilin bitmesi buna yol açabilir. Her durumda yapmanız gereken, bilgileri tekrar girmek. Bunun için bilgisayarınızın BIOS SETUP programına girmeli ve eksik bilgileri tamamlamalısınız. Bu bilgileri zamanında bir kağıda not etmişseniz bu kolay olacaktır.

Eğer kısa bir süre sonra yine aynı problemle karşılaşırsanız, pilin arızalandığı veya bittiği sonucuna varabilirsiniz. Bu durumda teknik servisin yolu göründü demektir.

38- 1.2 GB'lık sabit diskim kısa sürede doluverdi. Neler oldu böyle?

1.2 GB kapasiteli bir sabit diski tek parça halinde (sadece C: sürücüsü olarak) kullanırsanız, önemli miktada disk kapasitesi boşa harcanabilir. Bunun nedeni biraz tarihseldir, Windows 95'te bile hala yıllar öncesinin DOS teknolojisinden kalan bir disk biçimleme yöntemi kullanılmaktadır. Böylece geriye doğru uyumluluk sağlanmış, ama yüksek kapasiteli sabit disklerde kapasitenin boşa harcanması sorunu da ortaya çıkmıştır. Çözüm? Sabit diski iki parça halinde bölümlemek, yani tek fiziksel sürücüyü C: ve D: adlarıyla iki mantıksal sürücü olarak göstermek. Bütün bunların arkasında yatan asıl sebep, DOS formatlı bir sabit diskteki dosya sayısının sınırlı olmasıdır. Dosya sayısı sabit kalırken kapasitenin 1 GB'ın üzerine çıkmasıyla, en küçük dosyanın kaplayabileceği disk alanı 32K gibi yüksek bir değere ulaşmıştır. Sabit diski iki veya daha fazla parçaya ayırarak problemi aşabilirsiniz, fakat bu sırada sabit diskinzdeki mevcut bilgiler silinecektir. Ayrıca fazla sayıda sürücü harfi, gereksiz bir karmaşa sergileyecektir.

39- CD-ROM sürücüm neden bu kadar yavaş?

Öncelikle CD-ROM sürücünüzün "kaç hızlı" olduğunu öğrenin, eğer tek veya çift hızlıysa günümüz uygulamalarının ihtiyaç duyduğu hıza zaten sahip değil demektir. Dört, altı veya daha fazla hızlı bir CD-ROM sürücünüz varsa, erişim süresi değerini de kontrol edin. Erişim süresi, CD-ROM sürücünün disk üzerindeki farklı noktalara ne kadar hızlı erişebildiğinin bir ölçümüdür. Erişim süresi 250 milisaniyeden daha fazla olan bir sürücü, kaç hızlı olursa olsun, biraz yavaş kalacaktır. Yine de, 150 ms. erişim süresine sahip bir CD-ROM sürücü bile, erişim süresi 9-10 ms. civarında olan sıradan bir sabit diske göre çok daha yavaştır. Bunun temel nedeni ise sabit disk motorlarının sürekli sabit bir hızda dönmesine karşılık, CD-ROM sürücülerde motor hızının değişken olması ve hassas olarak ayarlanmasının zaman almasıdır.

40- Bilgisayarımın hız göstergesinde 99 yazıyor, turbo düğmesini kapatınca düşüyor. Niçin böyle

oluyor? Bu sayıların bir anlamı olması gerekmez, çünkü LED göstergeler istenilen herhangi bir rakamı göstermek üzere ayarlanabilir. Turbo düğmesinin ise, çoğu yeni bilgisayarda, söz konusu anlamsız gösterge dışında bir etkisi yoktur. Olsaydı bile o kadar para ödedikten sonra bilgisayarınızı her zaman "turbo" hızında çalıştırmak isteyecektiniz herhalde.

41- Bilgisayarım çalışmıyor. Yani ben şimdi ne yapayım?

Bilgisayarın elektrik fişinin prize takılı olduğundan emin misiniz? Peki ya monitörün? Güç kablolarının iki ucunu da kontrol edin. Bu değilse belki de disket sürücüde bir disket unutmuşsunuzdur. Bilgisayar açılırken genellikle önce disket sürücüye bakar ve disket bulursa buradan belli bir programı yüklemeye çalışır. Eğer sürücüdeki disketi formatlarken sistem dosyalarını koplayamadıysanız, bilgisayar açılmaz. Sürücüde disket yoksa, bilgisayarı güç düğmesine basarak kapatın ve tekrar açın. Bilgisayar açılırken ışıklı göstergelere dikkat edeceksiniz. Önce sabit diske ait ışıklı gösterge yanmalı, sonra disket sürücü, sonra (varsa) CD-ROM sürücünün ışığı, sonra da klavyenin üzerindeki Numlock ve Capslock göstergeleri. Eğer bu sırada bilgisayardan bir takım bip sesleri geldiyse, anakartın kullanım kitapçığına bakarak bunların manasını çözmeye çalışın.

Bu aşamada elde ettiğiniz bilgiler işinize yarayacaktır. Eğer ışıklar disket sürücüye kadar bile gelememişse, anakartta veya sabit diskte bir problem olduğunu anlarsınız. Eğer ortada hiç ışık falan yoksa, bilgisayarın güç kaynağında bir bozukluk olabilir. Ancak, sorunun kaynağını anlamanız onu tamir edeceksiniz anlamına gelmez, doğru teknik servise! Ama artık bilgisayarınıza uygulanacak gereksiz bir ameliyatı önleyecek bilgiye sahipsiniz...

 


  ELEKTRONİK

nigde.jpg (6097 bytes)

LİNKLER
PC OKULU DONANIM
TEZLER EĞLENCE
ISS LER YARARLI BİLGİLER
Türkcell Mesaj Akbank İnternet Şubesi Ehliyet Ceza Puanı
Telsim Mesaj Döviz Kurları Araç Vergi Borcu
Hotmail Borsa Günlük Tablo Borsa Endeksler
Altavista Borsa Günlük Kapanış Turknet / Akbank Mail